Perşembe, Ocak 05, 2017

yazı çağrısı: Türkiye'de Felsefenin Yüzyılı


yaklaşık yüz yıllık bir zaman kesitinde ülkemizde oluşan felsefi birikimi inceleyen yazılardan oluşacak bahar sayımıza katkılarınızı bekliyoruz.

Çarşamba, Ocak 04, 2017

Camus'yü Anarken...


Terörün ve ölümün karşında insanı ve değerlerini Savunmak

                                                                                                                                             Mustafa Günay


                Yeni bir yılın ilk saatlerinde yine yeni bir terör eylemi ve onun acımasız sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Yakın coğrafyamızda devam eden savaşlar, yıkımlar ve göçlerle birlikte hemen her gün tanık olduğumuz şiddet ve terör olayları da ülkemizi yaşanması güç bir yere dönüştürüyor. Bu noktada sıradan birer yurttaş olarak elimizden bir şey gelmiyor. Gücü, iktidar olanaklarını ellerinde bulunduranların ise sorumluluk bilinciyle hareket ettiklerinden şüphe duymak için çok neden var. O kadar katliam gerçekleştirildi, o kadar terör eylemi yapıldı ama ne yazık ki hiçbir siyasetçi ya da yetkili kişi çıkıp da istifa etme erdemini gösteremedi. Hepimizin canı yanıyor, yanmaya devam ediyor, ama insanlık dışı eylemler de sürüyor.

                Bu noktada Albert Camus’nün bazı düşüncelerini paylaşmak istedim. 4 Ocak 1960’ta bir trafik kazasında genç yaşta ölen Camus’nün düşüncelerinin ışığına, kararan bir ülkede ve dünyada ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özellikle anlam, değer ve başkaldırı kavramları çerçevesinde etik ve politik düşüncelerini ifade eden Camus, 20. Yüzyılın hümanist düşünürlerinden biridir. Felsefi ve edebi eserlerinde nihilizm, saçmalık ve insanlığı felakete-yıkıma sürükleyen ideolojilerle hesaplaşan Camus, insanı ve onun değerlerini savunan bir anlayışla etkili olmuştur. Birinci büyük emperyalist savaşın acılı yıllarında doğan Camus, ikinci büyük emperyalist savaşı da yaşamış ve Fransız Direniş Hareketi içinde yer almıştır. Savaşların karşısında barışın, köleliğin ve efendiliğin karşısında özgürlüğün yanında yer alan Camus, kendi düşünce çizgisi içinde insani değerleri olabildiğince korumaya ve savunmaya uğraşmıştır. Bu bağlamda özellikle Denemeler adlı kitabındaki yazıları onun çağının sorunlarıyla yüzleşmekten kaçınmayan yanını ortaya koyar.

                Camus, bir yazısında yaşadığı çağın en önemli sorunlardan birini cinayet/öldürme olarak belirler. Çünkü onun için önemli olan insan ve yaşamdır, insanın değeri ve onurudur. Camus’nün felsefesi, ilk kez Nietzsche’nin dikkati çektiği nihilizm sorunu ile felsefi yoldan onu aşmaya çalışmış en önemli çağdaş görüşlerden biridir.

İnsan anlayışını etik ve politik düşünceleri bağlamında dile getiren Camus’ye göre, insan yaşamının hiçe sayıldığı bu çağda politik sorunların en önemlisi, öldürmenin haklı görülüyor olmasıdır. Başkalarının ölümünü düşünememenin, çağımızın bir bozukluğu olduğunu belirten Camus, istediği dünyanın, kimsenin kimseyi öldürmediği bir dünya değil (çünkü bu bir ütopyadır) insan öldürmenin haklı olmayacağı bir dünya olduğunu vurgular. İnsanı insan yapan değerlerin yok sayılmasına ya da herhangi bir dogma ve ideoloji uğruna unutulmasına karşı çıkan Camus, sanatçı ve düşünür olarak kendi düşüncesini ve tutumunu alçakgönüllü biçimde ortaya koyar.

Camus gibi,  hümanist bir düşünürün terörün ve ölümün karşında insanı ve değerlerini savunması, bugün yaşanan kaos ve belirsizlik ve derin kaygılar içinde ülkemizi ve dünyamızı yaşanılır kılma yolunda bir umut, düşünsel bir dayanak ve eleştirel bir kavrayış olabilir diye umuyorum. Şiddet ve ölüm kültürünü besleyenlere ve destekleyenlere karşı, bilimin, sanatın ve felsefenin beslediği insanca bir yaşama kültürünü çıkarabilir ve güçlendirebilirsek, insanlığın yaralarını bir ölçüde sarabiliriz diye düşünüyorum.